İnanç dediğimiz zaman sanırım çoğumuzun aklına dinsel olgular gelecektir. Tanımı üzerinden yola çıkacak olursak aslında çok da farklı bir yere ulaşamıyoruz. Tanrıya inanmak, dine inanmak, insana inanmak, ideolojilere inanmak vb.
Hepsinin temeli bağlılık ve teslimiyet bileşenlerinden oluşuyor. Ama asıl gelmek istediğim yer düşünsel ve davranışsal inançlar.
Yaşam düz bir çizgi gibi akmıyor. Kimi zaman olumsuz durumlar yaşanabiliyor ve engeller çıkabiliyor. 6 Şubat tarihinde Kahramanmaraş merkezli yaşanan ve ülkemizde 10 ili etkileyen deprem gibi.
Olaylardan sonra genellikle bunların sebebi aranıyor.
Niye hep benim başıma geliyor?
Ne kadar bahtsız bir insanım.
Gibi soruları tekrar ederiz. Genellikle sorumluluğun yükleneceği birileri bulunur. Bazen bir kaçış, bazen rahatlamak için. Her şeyin iyi ve güzel olması adına plan yapar ve çok çalışırız. Sonuçların da beklentimizi karşılamasını isteriz.
Bilinç ve bilinçaltı kontrolümüz dışında çatışma içindedir. Bilinç yapısını bilgisayar, cep telefonu gibi elektronik cihazların işletim sistemi gibi düşünebilirsiniz. İçeriye attığımız bilgiler kararlarımızı vermekte ve yaşam mücadelemizde yardımcı olabilecek etkenlerdir. Belli bir yaşa kadar genellikle çevresel faktörlerin etkisinde kalıyoruz. Sürekli kayıt yapan beynimiz gördükleriniz ve duyduklarınıza bağlı olarak direnç üretebiliyor. Bu direnç bazen sizi güçsüz, bazen teslimiyetçi, bazen haklı, bazen de bildiğim bildik rolüne sokabilir. İşin en tuhaf tarafı da tüm bu süreçte bilinçaltının farkına varılamaması. Çünkü bilincinizde canlı olan birçok şey aslında bilinçaltından doğabiliyor.
İlk önce oyunun kurallarını öğrenmelisiniz, sonra da herkesten iyi oynamayı.
Einstein
İçimiz sıkıldığında başımıza bir olumsuzluk geleceği, çok güldüğümüzde üzücü bir şey yaşanacağı gibi düşünceleri ya başımıza geçmişte böyle bir şey denk geldiği için ya da çocukluğumuzdan bugüne maruz kaldığımız çevresel faktörlerle oluşturuyoruz. Bu tip inançlara bağlılık bilgiyi ve yeniliği kabul etmemektedir. Zihnimiz algıladığına göre düşünce ve davranış modeli sergilediği için ya doğru anlaşılamayan ya da sürekli bir şeyler ile çatışan bir insanlarla karşı karşıya kalırız.
Afetler, yangınlar, hastalıklar ardı sıra davetsiz misafir gibi kapınıza dayanır.
Yaşamınızda eleştirdiğiniz insanları ve olayları hep bu açıdan düşünmenizi istiyorum. Aslında herkes kendi doğrusunu ve kaderini yaşıyor. Size göre anlamsız gelen şeyler başka türlü nasıl gelişebilir?
Peki, çözüm nedir?
FARKINDALIK
Farkındalık zihin için en büyük güçtür. Farkındalık için atılan ilk adımların etkisi şaşkınlık ve heyecanla sizi saracaktır. Bilinçaltının kontrolünden çıkıp özgürleşmeniz, gelişmeniz ve sonra bilinçaltını iyileştirmenizi sağlar.
Eğer bugün sığındığınız düşünce kalıplarına göre her şey kötü ve imkânsız olsaydı hala Cooper’ın ürettiği 25 cm büyüklüğündeki telefonu kullanıyor olurduk. 19. yüzyılın başlarında yüksek atlama rekoru 1,5 metre iken yeni teknik ve yöntemlerle 1,97- 2,03- 2,28 metre gibi artan rekorlarla değişmiştir. Bugün dünya rekoru 2,45 metreye ulaşmıştır. Eğer ilk günden bugüne inançlar değişmese ve emek verilmeseydi bugün hala 1,5 metrenin rekor olduğuna inanılacaktı.
Ülkemizin yaşadığı deprem afetinde yaşamını kaybedenlere sabırlar, yakınlarını kaybeden ve kurtulan depremzede vatandaşlarımıza da geçmiş olmasını dilerim.
“Bir fikir edinin. Hayatınızı bir fikir haline getirin. Düşünün, hayal edin, bu fikri yaşayın. Beyninizin, kaslarınızın, sinirlerinizin, vücudunuzun her bir parçasının bu düşünceyle dolmasını sağlayın ve her bir düşünceyi sadece yalnız bırakın. Başarıya giden yol budur!”
Swami Vivekananda